Bu yazı 14.04.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır
Kırgızistan'da 2005'te otoriter Askar Akayev rejimini deviren halk, geçen hafta da Kurmanbek Bakiyev yönetimini alaşağı etti. 2005'te yaşananlara o dönemin moda deyişiyle ‘devrim' denmişti; şimdi yaşananlar ise artık gerçek adıyla adlandırılıyor: Halk Ayaklanması. 2005'te Akayev'i götüren süreç, aslında Eylül 2000'de Sırbistan'da başlayan, şiddet içermeyen halk hareketleri yoluyla otoriter milliyetçi rejimleri Batı'yla barışık daha temsili yönetimlerle değiştirme sürecinin geldiği son noktaydı. Sırasıyla Sırbistan, Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan'da muhalif grupların, sonradan ortaya çıktığına göre bazı Amerika kökenli düşünce merkezleri ve sivil toplum kuruluşlarından sivil itaatsizlik ve demokratik değişim konusunda eğitim de alarak, iktidardaki yolsuzluğa bulaşmış, şiddete meyilli ve genel itibariyle kötü yöneten liderlere karşı sokak gösterileri düzenleyerek rejim değişikliği gerçekleştirmelerine daha sonra literatürde ‘renkli devrimler' denmişti.
Aslında daha Reagan döneminde SSCB'ye karşı planlanan ve Clinton döneminde ciddi miktarda maddi imkânla desteklenen demokratik dönüşüm (democracy promotion) programı çerçevesinde ABD yönetimi, hedef ülkelerde sivil toplum gelişimi ve demokrasinin desteklenmesi konularında projeler geliştiren ABD sivil toplum ve düşünce kuruluşlarına kaynak aktarıyor; daha sonra bu kaynaklar USAID, Freedom House, National Endowment for Democracy, National Democratic Institute ve Eurasia Foundation gibi kuruluşlar vasıtasıyla benzer projeleri getiren ilgili ülke sivil toplum kuruluşlarına yönlendiriliyordu. George W. Bush iktidarının ilk döneminde yoğun bir şekilde doğrudan ABD kökenli kuruluşlar eliyle uygulanan çok sayıda eğitim ve geliştirme programları çerçevesinde bu gruplar örgütleniyor ve ilgili ülkelere ‘demokrasi getirecek' unsurlar haline getiriliyordu. Zamanla demokrasiyi dışardan zorla getirmenin zorlukları ve sakıncalarının anlaşılması bir yana, Sırbistan'da başlayan sürecin kendilerine doğru geldiğini gören Ortaasya liderlerinin ülkelerindeki Amerikan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine sınırlamalar getirmeleri ve ABD'nin ilgisinin değişmesi üzerinde Kırgızistan'dan sonra ‘devrimler' tavsadı. Zaten, Kırgızistan'da da halk 2005'te Akayev'i protesto etmek için sokaklara döküldüğünde, ABD'li sivil toplumcuların da itiraf ettikleri gibi, aslında kimse Kırgızistan'ın demokratik bir rejim değişikliğine hazır olduğunu ya da muhaliflerin bu güce sahip olduklarını düşünmüyordu. Ama halkı Bişkek'te ‘Başkanlık Sarayı'nın önünde çadır kurmuş gören Akayev, biraz da kurup geliştirdiği ülkede kan dökülmesin diye, direnmek yerine ülkeden ayrılmayı seçince, Kırgızistan'da ‘Lale Devrimi' oluvermiş, yönetim hiç kimsenin beklemediği anda ve şekilde bir günde değişmişti. Bu sefer işler biraz daha farklı gelişti...
Gelişmelerin perde arkası
Daha fazla demokrasi ve özgürlük talebiyle Akayev'i deviren Kırgız halkı, demokratik ve özgür seçim kriterlerini görünüşte minimum düzeyde tutturarak Temmuz 2005'te yapılan seçimlerde Kurmanbek Bakiyev'i iktidara taşımıştı. Kırgızistan'daki değişim, beklentilerin aksine daha çok demokrasi ve özgürlük getirmeyip, üstüne bir de beş yıldır iktidarı elinde tutan Bakiyev'in yolsuzlukları ve hanedanlık kurma hevesi eklenince halkın tekrar isyan noktasına gelmesi kaçınılmaz oldu.
Bakiyev, 2005'te en önemli rakipleriyle anlaşarak tek başına girdiği seçimler sonucunda büyük bir çoğunlukla cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra vaatlerini kısa sürede unuttu ve Akayev dönemini aratacak kadar yolsuzluk, adam kayırma ve özgürlükleri kısıtlamanın merkezi haline geldi. Anayasada yaptığı değişikliklerle otoriter bir rejimin temellerini atan Bakiyev, muhalefetin ülkedeki varlığını bitirecek çeşitli girişimlerde de bulundu. Geçen yıl temmuz ayında yapılan ve uluslararası gözlemciler tarafından ciddi şekilde eleştirilen seçimin ardından tekrar cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra muhalefet üzerindeki baskılarını artıran Bakiyev, bu yılın başında muhalif lider İsmail İsakov'un yolsuzluk gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmasını sağladı. Bunun yanı sıra gazeteler kapatıldı, gazeteciler öldürüldü, muhaliflere davalar art arda geldi. Devam eden baskılar, dünya ekonomik krizinin yansımaları ve yolsuzluklarla birleşince halkın sabrı taştı. Bardağı taşıran son damlalar ise Baliyev'in oğlunu kalkınma ve yatırım işlerinin, kardeşini de güvenlik servisinin başına getirmeye kalkması ve çok geniş bir zam dalgasını başlatması oldu.
Beş yıl önce büyük ölçüde sessizce ülkeden ayrılan ve ardından da cumhurbaşkanlığından istifa ederek ülkenin önünü açan Akayev'in aksine Bakiyev, göstericiler üzerine ateş açtırarak 81 kişinin ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına neden oldu. Şimdi de ülkeden ayrılmayarak, bir taraftan çekildiği güneydeki Celalabad kentinde direniş örgütlemeye çalışıyor, diğer taraftan geçici hükümeti kuran Akayev döneminin dışişleri bakanı, ‘Lale Devrimi'nin ortağı ve son dönemde Bakiyev'in muhalifi Roza Otunbayeva ile pazarlık yapmaya çalışıyor. Ama araya kan girdiği için yeni yönetim müzakere yerine Bakiyev üzerine askeri birlikleri gönderme yolunu seçti. Buradan bir iç savaş çıkar mı göreceğiz.
ABD'nin bölgenin demokratikleşmesi bağlamında destek verdiği ve gerçekleşmesinde rol oynadığı ilk devrimin üstünden beş yıl geçmesinden sonra yaşanan olayların oluşumunda bu sefer ABD'nin payı zayıf gözüküyor. Zira Afganistan'daki operasyonlarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu Manas Askeri Üssü için hiç kuşkusuz büyük kısmı liderin çevresine dağılacak şekilde Bakiyev yönetimine geçen yıl 60 milyon dolar kira bedeli ödeyerek dostluğunu kazanmıştı. Fakat bu sefer de içsel dinamiklerin yanı sıra gelişmelerin arkasında uzaktan uzağa Rusya'nın varlığı da hissedilmiyor değil.
Kırgızistan neden önemli?
ABD'nin 2001'de Afganistan'a müdahalesiyle ilintili olarak Ortaasya'da özellikle Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan'da üsler elde etmeye başlaması, bölgede yaşanacak mücadele ve taraflarına işaret ediyordu. Rusya'nın arka bahçesi olarak tanımladığı bölgede ABD'nin rahatça top koşturmasını soğukkanlılıkla karşılaması elbette beklenemezdi.
Nitekim karşılamadı da.
Andican'da yaşanan olaylar sonrasında Özbekistan'daki ABD üslerinin boşaltılmasında Rusya önemli rol oynamıştı. Özbekistan'ın, ABD'nin iç işlerine karışmasına tepki olarak ülkedeki K2 Üssü'nün boşaltılmasını sağlaması sonrasında Kırgızistan'da kimin etkili olacağının önemi iyice artmıştı. ABD'nin Afganistan'a lojistik destek için kullandığı Kırgızistan'daki Manas üssü, Rusya'nın aynı ülkede Kant'taki üssüne sadece 40 km uzaklıkta. Aradaki rekabetin farkında olan Bakiyev yönetimi ABD ve Rusya'yı birbirlerine karşı oynayarak, ülkesinin iki büyük güce kiraladığı üslerden son birkaç yıldır maksimum avantajı elde etmeyi başarmıştı. Zaten geçici hükümet de iktidara gelir gelmez hemen üsler konusunda her iki ülkeye mesajlar göndererek işe başladı. ABD'nin Kırgızistan'dan ayrılmasının, doğal kaynakları ve denize çıkışı olmayan, ekonomik kapasitesi sınırlı bu ülkeyi kesinkes Rusya'nın mutlak kontrolüne sokacağının farkında olan yeni yönetim, her iki gücü de ülkede tutma gayreti içinde olacaktır.
Rusya daha hızlı hareket etti
Buna karşılık, Rusya'nın geçici hükümeti hemen tanıması ve destek için Kant üssüne asker göndermesi kafaları karıştırmıyor değil. Yine de bunu "Ayaklanmanın arkasında Rusya var" diye yorumlamak yerine, bölgeyi daha iyi koklayan Rusya'nın hızlı hareket etme becerisine yormak daha doğru gibi gözüküyor. Zira Kırgızistan'dan gelen haberler muhalif grupların Moskova'nın desteğini aramadan önce ABD'ye de heyet yolladıkları ama elleri boş döndüğü yolunda. ABD'nin Manas'taki operasyonlarını ayaklanma sonucu ortalık yatışıncaya kadar askıya alması da Rusya'nın aksine, bölgenin gerçeklerini okumaktan ne kadar uzak olduğunun bir işareti aslında. Yoksa ABD de herhalde, kaos ortamlarında varlık göstermenin önemli hale geldiği bölgedeki faaliyetlerini askıya almak yerine, Rusya gibi yüzeysel de olsa bir güç gösterisini tercih ederdi.